20 Şubat 2018 Salı

Fransız ressam Charles Martel’in resimleri ışığında
Osmanlı Selânik’inin kent dokusu ve belirli mimarî yapıları


Twitter’da @tevarihiselanik adresinde Selânik tarihine dair yayınlar yapan “Tevârih-i Selânik” isimli kullanıcı, Fransız ressam Charles Martel’in 1919’da çizdiği resimler eşliğinde, Osmanlı Selânik’inin kent dokusu ve belirli mimarî yapıları hakkında bilgi verdi. “Tevârih-i Selânik”, şunları kaydetti:

“Fransa Kültür Bakanlığı arşivinde 1. Dünya Savaşı sırasında Selânik’te asker olarak bulunan yetenekli Fransız ressam Charles Martel’in 1919’da çizdiği 12 adet suluboya resim mevcut. Bu eserler ışığında Osmanlı Selânik’inin kent dokusunu ve belirli mimari yapılarını inceleyeceğiz.


Sağ alt köşede imzası bulunan Charles Martel, 1869 Argentan doğumludur. 1922’de Avignon’da vefat etmiştir. Sizinle paylaşacağım yağlıboya çizimlerin dışında Selânik’te o devirde ayakta kalan Osmanlı eserlerinin pek çoğu hakkında bu zatın fotoğrafları sayesinde bilgi sahibiyiz.

Paylaşılan ilk yağlıboya resimde Charles Martel, Selânik’in kuzeyinde bulunan İçkale’den Selânik körfezini seyrediyor. Önünü kaplayan sur duvarları elan İçkale’yi şehrin sur ile çevrili merkezinden ayırmaktadır. Beyaz Kule açıklarında demirli İtilaf Devletlerine ait gemileri çizmiş.

Takriben aynı yıllarda çekilen bu fotoğraf, benzer açıdan ânı ölümsüzleştirmiş. Bu kez fotoğrafçı, yukarıda bahsettiğimiz İçkale ve ana kenti ayıran surların üzerinde duruyor. Yağlıboya resimde küçük bulutlar misali çizilmiş olan evler, Beyaz Kule ve savaş gemileri, yine oradalar.


Sıradaki yağlıboya çalışması, şehrin kuzeybatı sur duvarının dış cephesini tasvir ediyor. Bu kesimde sarplaşan bir arazi üzerinde yükselen Selânik kalesinin Bizans devrine ait yay şeklindeki tuğla süslemeleri ve kale içinde Yakup Paşa ve Eski Saray camilerinin minareleri çizilmiş.


Günümüzde Selânik kalesinin çevresini gezen bir kişi, Charles Martel’in yukarıdaki çizimde betimlediği sur süslemelerini ve tuğla haç figürlerini muhafaza edilmiş halde bulacaktır. Kiliseden bozma her iki caminin de minareleri yıktırılmıştır ve kilise olarak işlev görmektedirler.


Fransız ressamın gözü, bizi bu kez bir zamanlar Balkanların en büyük ve en zengin hayrat eserlerinden sayılan Selânik Mevlevihanesi’ne konuk ediyor. Mevlevihane’nin batıya açılan ahşap avlu kapısına bakış… Ceviz olması muhtemel bir ağaç ve ikisi mavi üniformalı sohbet eden dört kişi…


Aynı döneme ait bu fotoğrafta ise yağlıboya resimde sanatçının önünde duran ağacı gayet açık biçimde görmek mümkün. Mevlevihane’nin ahşap avlu kapısının taşrasında yetişen ağaçlar var. Bu sükûn tablosunu, Selânik Mevlevihanesi ve hemen ardında yer alan camiinin minaresi tamamlıyor.


Selânik Kalesi’nin kuzeydoğu köşesini koruyan Zincirlikule’den Beyaz Kule’ye uzanan doğu sur duvarı, aralıklarla sıralanmış kuleleriyle yamaçtan denize doğru süzülüyor. Sanatçı, sur dibindeki toprak yolda yürüyen insanları ve göğe doğru yükselen üç adet minareyi de görüntüye katmış.


Manzarada farklılık arz eden tek unsur, belki de hayatlarında ilk kez fotoğraf makinesi gören bu iki sevimli Rumeli kızancığının şaşkın bakışları… Hüzünlü minareler, kenti boğacak kadar yakın mesafeye demirlemiş olan savaş gemilerinin varlığından rahatsız bir tavır çiziyorlar gibi.


Charles Martel’in yolu, masum insanların evlerini terk etmek zorunda kaldığı, güçlüklerle yoğrulan yıllarda Selânik’e düşmüş. Yağlıboya resmine aksettirdiği bu sefil göçmenler, yitirdikleri yuvalarının boşluğunu, Eski Cuma Camisi’ne kurdukları bu çergelerle doldurmaya çalışmışlar.


1430 fethinin ardından 2. Murad tarafından camiye dönüştürülen Ahiropiitos Kilisesi, 1914’ten sonra yoğun olarak çeşitli bölgelerden Selânik’e göçmenlerin geçici olarak barındırıldıkları şehirdeki onlarca kamu binasından birini teşkil etmişti. Yaşam koşulları oldukça zordu…


İlk resimde gördüğümüz, Osmanlı’da yaygın biçimde “Küçük Selânik” olarak bilinen ve Selânik şehrininin merkezini İçkale’den ayıran sur duvarına bu kez, batıdan doğu yönüne doğru bakıyoruz. Charles Martel, en dipte yer alan önemli bir detayı atlamamış. İyi ki de es geçmemiş diyoruz…


Ön revak kısmının karakteristik kemerleri ve 1919’da külahı yıkılmış Popara Babazade Camisi, nâm-ı diğer Hisar Camisi, suluboya resmin tam olarak hangi cihetten bakışla çizildiğinin sarsılmaz kanıtı olarak orada duruyor. Bu gün surlar ayakta ancak caminin yerini bir kilise almıştır.


Selânik Mevlevihanesi’ne geri dönüyoruz. Tekkenin hemen arkasındaki cami ve beyaz minaresi, ortadaki ağacın ardından seçilebilen doğu giriş kapısının kiremitli çatısı ve sağında yer alan Yenikapı mezarlığı tasvir edilmiş. Servi ağaçları ve muhacir olması muhtemel bir aile görülüyor.


“Place des Derviches Tourneurs” (Dönen Dervişler Meydanı) etiketiyle 20. yy başında postalanan bu kartpostalda, Charles Martel’in suluboya resmindeki unsurların gerçek halini görmemiz mümkün. Mevlevihane’nin girişi önünde poz veren bir derviş, bir Osmanlı beyefendisi ve bir genç var.


Selânik’in büyük bir kent olması 1. Cihan Harbi’nin en çetin savaş cephelerinden olan Balkanlar’da askerî sevkiyat merkezi olarak sivrilmesinin dışında, bedbaht göçmenlerin de şehre akın etmesinin temel etkeni oldu. Eski Cuma Camisi’nin içine kurdukları çadırda yaşayan mülteciler…


Kapalı alan ihtiyacı, yağmur, kar ve soğuk gibi zor iklim şartlarının gazabından korunmak isteyen mültecilerin sığınağı olan ve 1912’den sonra İslâm ibadetine kapalı olan çoğu kiliseden bozma eski camiler sayesinde giderilmişti. Üzeri örtülü alanların her karışına ihtiyaç vardı.


Charles Martel’in bu eserleri hazırladığı 1919’dan 2 yıl önce büyük bir yangın, Selânik şehrinin Osmanlı geçmişi ile bağlantılı izlerinin önemli bir bölümünü silip süpürmüştü. Bu çalışmada, ayakta kalmayı başaran Kazaz Hacı Musa mahallesi ve mescidinin ender bir tasviri konu alınmış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder